Tarım hem iklim değişikliğine katkıda bulunur, hem de iklim değişikliğinden etkilenir. AB, iklim değişikliği ile başa çıkmak için tarımdan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmalı ve gıda üretim sistemini uyumlaştırmalıdır. Ancak, iklim değişikliği yalnızca tarım üzerinde hissedilen çoğu baskıdan biridir. Kaynaklar konusunda küresel ölçekte büyüyen talep ve rekabetle karşı karşıya kalan AB’nin gıda üretimi ve tüketimi daha geniş bir kapsamda değerlendirilmeli, tarım, enerji ve gıda güvenliği arasında bağlantılar kurulmalıdır.
Gıda, temel bir insan ihtiyacıdır ve sağlıklı bir diyet sağlığımızın ve refahımızın kilit bir bileşenidir. Karmaşık ve gittikçe küreselleşen bir üretim ve dağıtım sistemi, gıda ve farklı lezzetlere yönelik ihtiyacımızı karşılamak için zamanla gelişmiştir. Günümüz dünyasında, Atlantik’te yakalanan bir balık Prag’da bir restoranda, yanında Hindistan’dan ithal edilen pirinçle birlikte birkaç gün içinde servis edilebilir. Benzer şekilde, Avrupa gıda ürünleri dünyanın geri kalanında satılır ve tüketilir.
Tarım, iklim değişikliğine katkıda bulunur
Tabaklarımıza ulaşmadan önce, gıdalarımız üretilir, depolanır, işlenir, paketlenir, nakledilir, hazırlanır ve servis edilir. Her aşamada, gıda tedariki atmosfere sera gazları salar. Özellikle çiftçilik uygulamaları önemli miktarda iki güçlü sera gazı olan metan ve azot oksit salar. Metan, bağırsak fermantasyonu nedeniyle sindirim sırasında çiftlik hayvanları tarafından üretilir ve salınır. Ayrıca, depolanan gübre ve toprak dolgularındaki organik atıklardan da çıkabilir. Azot oksit emisyonları organik ve mineral azot gübrelerin dolaylı bir ürünüdür.
2012 yılında AB’nin toplam sera gazı emisyonlarında tarımın payı %10 olmuştur. Çiftlik hayvanı sayısındaki kayda değer bir düşüş, gübrelerin daha etkin bir şekilde uygulanması ve daha iyi bir gübre yönetimi, 1990 ve 2012 arasında AB’deki tarım kaynaklı emisyonları %24 oranında düşürmüştür.
Ancak, dünyanın geri kalanında tarım ters yönde ilerlemektedir. 2001 ve 2011 arasında, mahsul üretimi ve hayvancılıktan kaynaklanan küresel emisyonlar %14 oranında artmıştır. Bu artış, ağırlıkla gelişmekte olan ülkelerde toplam tarımsal üretimdeki artışa bağlı olarak meydana gelmiştir. Bu durum, küresel gıda talebindeki artış ve bazı gelişmekte olan ülkelerdeki gelir artışına bağlı olarak gıda tüketim modellerindeki değişimlerle tetiklenmiştir. Bağırsak fermantasyonundan kaynaklanan emisyonlar bu dönemde %11 oranında artmış ve 2011’de sektörün toplam sera gazı üretiminin %39’unu oluşturmuştur.
Gıdanın hayatlarımızdaki merkezi önemi nedeniyle, tarım kaynaklı sera gazı emisyonlarının daha fazla azaltılması oldukça zorlu görünmektedir. Bununla birlikte, AB’deki gıda üretimine bağlı sera gazı emisyonlarını daha fazla azaltma potansiyeli hala mevcuttur. Gübredeki metanın yakalanması, gübrelerin daha etkin bir şekilde kullanılması, et ve süt ürünleri üretiminde verimliliğin sağlanması (yani, üretilen gıda ünitesi başına emisyonların düşürülmesi) gibi yenilikçi tekniklerin üretim yöntemlerine daha iyi bir şekilde entegrasyonu yardımcı olabilir.
Bu tür verimlilik kazanımlarına ek olarak, tüketimdeki değişiklikler gıdayla bağlantılı sera gazı emisyonlarının daha fazla düşürülmesine yardımcı olabilir. Genel olarak, et ve süt ürünleri, herhangi bir gıdanın kilogramı başına en yüksek oranlarda küresel karbon ayak izi, ham madde ve su içerir. Sera gazı emisyonları açısından, hayvancılık ve hayvan yemi üretiminin her biri 3 milyar tondan fazla CO2 eşdeğeri üretir. Çiftlik sonrası ulaştırma ve işleme, gıdayla bağlantılı emisyonların yalnızca küçük bir kısmını oluşturur. Atık gıdaların ve emisyon bakımından yoğun gıda ürünlerinin tüketiminin azaltılmasıyla, tarımdan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkıda bulunabiliriz.
İklim değişikliği tarımı etkiliyor
Mahsullerin büyümek için toprağa, suya, güneş ışığına ve sıcaklığa ihtiyacı vardır. Sıcaklıkların yükselmesi Avrupa’nın geniş kesimlerinde büyüme mevsiminin uzunluğunu etkilemiştir. Tahıl ürünlerinin çiçeklenme ve hasat tarihleri artık mevsim içinde birkaç gün öncedir. Bu değişikliklerin çoğunun bölgede devam etmesi beklenmektedir.
Genel olarak, kuzey Avrupa tarımsal üretimi, büyüme mevsiminin ve donmanın yaşanmadığı dönemin uzaması nedeniyle artabilir. Yüksek sıcaklıklar ve daha uzun büyüme mevsimleri, aynı zamanda yeni ürünlerin ekilmesine olanak verebilir. Güney Avrupa’da, aşırı ısı olayları ile yağış ve su mevcudiyetindeki azalmaların mahsul üretimini engellemesi beklenmektedir. Ayrıca mahsul veriminin, şiddetli hava olayları ile haşere ve hastalık gibi diğer faktörler nedeniyle yıldan yıla giderek değişime uğranması beklenmektedir.
Akdeniz bölgesinin bazı bölgelerinde, yaz aylarındaki aşırı ısı ve su gerilimi nedeniyle, bazı yaz mahsulleri kışın yetiştirilebilir. Batı Fransa ve güneydoğu Avrupa gibi diğer bölgelerde, mahsul üretimini kışa kaydırma olasılığı olmaksızın geçen sıcak ve kuru yaz ayları nedeniyle verim düşüşü beklenmektedir.
Sıcaklık ve büyüme mevsimlerindeki değişimler, mahsul verimini etkileyebilecek böcek gibi bazı türlerin, istilacı otların veya hastalıkların çoğalmasını ve yayılmasını etkileyebilir. Potansiyel verim kayıplarının bir kısmı, su mevcudiyetini eşleştirmek için mahsul rotasyonu, ekim tarihlerinin sıcaklığa ve yağış düzenine göre düzenlenmesi ve yeni koşullara daha uygun mahsul çeşitlerinin kullanılması (örneğin ısı ve kuraklığa dirençli mahsuller) gibi çiftçilik uygulamaları ile karşılanabilir.
Toprak temelli gıda kaynakları, iklim değişikliğinden etkilenen tek gıda kaynağı değildir. Kuzeydoğu Atlantik’te bazı balık rezervlerinin dağılımı değişmiştir ve bu durum tedarik zinciri boyunca bu rezervlerden faydalanan toplumları etkilemektedir. Deniz yolu taşımacılığının artmasının yanı sıra su sıcaklıklarının artması da istilacı deniz türlerinin yerleşmesini kolaylaştırarak yerel balık rezervlerinin tükenmesine yol açabilir.
Kırsal Kalkınma için Avrupa Tarım Fonu gibi bazı AB fonları, Ortak Tarım Politikası (CAP) ve Avrupa Yatırım Bankası kredileri, çiftçilerin ve balıkçılıkla geçinen toplumların iklim değişikliğine uyumlaştırılmasında kullanabilecekleri kaynaklardır. Ayrıca, CAP kapsamında tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmayı amaçlayan başka fonlar da mevcuttur.
Küresel pazar, küresel talep ve küresel ısınma
Öngörülen nüfus büyümesi ve yeme alışkanlıklarında daha fazla et tüketimi yönündeki değişimlere paralel olarak, küresel gıda talebinin gelecek yıllarda %70 oranında artması beklenmektedir. Tarım, halihazırda en büyük çevresel etkiye sahip ekonomik sektörlerden biridir. Talepteki bu esaslı artış, sürpriz olmayan bir şekilde yeni baskılar oluşturacaktır. Bir yandan Avrupa gıda üretimi ve tüketiminin çevre üzerindeki etkilerini azaltırken, bir yandan da bu artan küresel talebi nasıl karşılayabiliriz?
Üretilen gıda miktarının azaltılması uygulanabilir bir çözüm değildir. AB, küresel tahıl üretiminin yaklaşık sekizde birini, dünya şaraplarının üçte ikisini, şeker pancarının yarısını ve zeytinyağının dörtte üçünü üretmesi nedeniyle dünyanın en büyük gıda üreticileri arasında bulunmaktadır. Temel ürünlerde herhangi bir azalma, AB’nin ve dünyanın gıda güvenliğini tehlikeye atabilir ve küresel gıda fiyatlarını arttırır. Bu da dünya çapında çok sayıda kesimin satın alınabilir ve besin değeri yüksek gıdalara erişimini zorlaştırır.
Halihazırda tarım için kullanılmakta olan topraktan daha fazla gıda üretimi elde edilmesi, genellikle azot bazlı gübrelerin daha yoğun bir şekilde kullanılmasını gerektirir, bu da sonuç olarak azot oksit emisyonlarının salınmasına yol açarak iklim değişikliğine katkıda bulunur. Yoğun tarım ve gübre kullanımı ayrıca nitratları toprağa ve su kütlelerine salar. İklim değişikliğiyle doğrudan bağlantılı olmamakla birlikte, su kütleleri içinde yüksek konsantrasyonlarda bulunan besin maddeleri (özellikle fosfatlar ve nitratlar) ötrofikasyona yol açar. Ötrofikasyon, yosun büyümesini hızlandırarak sudaki oksijeni tüketir, bu durumun ise su yaşamı ve su kalitesi üzerinde ciddi etkileri vardır.
İster Avrupa ister dünyanın geri kalanı olsun, artan gıda talebinin daha fazla toprak kullanımıyla karşılanmasının çevre ve iklim üzerinde ciddi etkileri olacaktır. Avrupa’da tarıma en uygun araziler zaten büyük ölçüde kullanılmaktadır. Toprak, özellikle de verimli tarım toprakları, Avrupa ve dünyada sınırlı bir kaynaktır.
Ormanların tarım arazilerine dönüştürülmesi, sera gazı emisyonlarının başka bir kaynağı olduğu için bir çözüm değildir. Diğer birçok toprak kullanım değişikliğine benzer şekilde, ormanların tahrip edilmesi de (genellikle Avrupa Birliği dışında yaşanmaktadır) biyoçeşitliliği riske sokarak, doğanın iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkma yetisini (şiddetli yağışı engellemek gibi) zayıflatmaktadır.
Artan talepler
Dünyanın daha fazla gıda üretilmesine ihtiyacı olduğu ve ana kaynakların sınırlı olduğu açıktır. Tarımın çevre ve iklim üzerinde önemli etkileri vardır. Ayrıca, iklim değişikliği ne kadar gıdanın nerede üretilebileceğini etkiler ve etkilemeye devam edecektir.
Kim nerede ne üretiyor sorusu, sosyo-politik bir sorudur ve gelecekte daha tartışmalı olması muhtemeldir. Bu temel kaynaklar için küresel rekabet, özellikle de iklim değişikliğinin beklemede olan etkileriyle birlikte, gelişmiş ülkeleri daha az gelişmiş ülkelerde geniş tarım arazileri satın almaya itiyor. Bu tür arazi alımları ve iklim değişikliği etkileri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde gıda güvenliği konusunda soruları gündeme getirmektedir. Gıda güvenliği yalnızca yeterli miktarda gıda üretimiyle ilgili değil, aynı zamanda yeterli besin değerine sahip gıdaya erişimle de ilgili bir konudur.
Bu karmaşık sorun; iklim değişikliği, enerji ve gıda güvenliğine tutarlı ve bütünsel bir politika yaklaşımını gerektirmektedir. İklim değişikliği ve kıt kaynaklar için rekabetle karşı karşıya kalan tüm gıda sisteminin kendini dönüştürmesi ve kaynak açısından daha verimli hale gelmesi, öte yandan da sera gazı emisyonları dahil olmak üzere çevresel etkilerini kesintisiz bir şekilde azaltması gerekmektedir. Zirai kimyasallara bağımlılığımızı azaltırken verimi artırmalı, atık gıdayı azaltmalı ve et gibi kaynak ve sera gazı bakımından yoğun gıdaların tüketimini azaltmalıyız.
Bunu yaparken, çiftçilerin Avrupa’nın biyoçeşitliliğinin koruma ve yönetmede kilit rol oynadığını da hatırlamalıyız. Çiftçiler ayrıca kırsal ekonominin de önemli bir bileşenidir. Bu yüzden, gıda ve çevreye ilişkin bu oldukça karmaşık sorunla başa çıkmaya yönelik politika önlemleri, tarımın çevre üzerindeki etkilerini ve birçok topluluk için sosyo-ekonomik önemini hesaba katmalıdır.
Kaynak | Avrupa Çevre Ajansı (AÇA)
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YATIRIMLAR
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE İNSAN SAĞLIĞI
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ NEDİR?
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE DENİZLER
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ ?