2010 yılının haziran ayı içerisinde İngiliz BP şirketinin Meksika Körfezi’ndeki petrol platformu Deepwater Horizon’un patlaması sonucunda son yılların en büyük çevre felaketlerinden biri yaşanmaya başlanmıştır. Her gün yüzlerce varil petrolün okyanusa sızması ile, İsrail büyüklüğünde bir alan petrol sızıntısı altında kalmıştır. Sızıntının durdurulamaması ve gereken önlemlerinin alınamaması felaketin boyutunu her geçen gün artırmaktadır. Patlamanın ardından, bölgedeki doğal hayatın uzun yıllar boyunca eskiye dönemeyeceği belirtilmektedir.
Çevre felaketleri, doğadaki çeşitli unsurlar yardımıyla ve bu unsurlara dolaylı ya da dolaysız olarak başka unsurlara insan eliyle verilen zararlara bağlı gelişen felaket “Çevre Sorunu” olarak adlandırmak doğru bir tanımlama olacaktır. Felaketlerden doğanın kendi olayları ile gelişen ve ortaya çıkan çeşitlerine doğal kaynaklı “Doğal Felaket” adı verimektedir. Tarih boyunca doğada bazı doğal felaketler (seller, depremler, volkanik patlamalar vs.) olmuşsa da bu felaketler doğa üzerindeki etki gücü ve oluşum durumuna göre etkili olmuş ama bu felaketler yerkürenin doğal yapısında çok büyük değişiklikler oluşturmamıştır.
Oysa sanayileşme ve doğal kaynakların kullanımıyla başlayan süreçte insanoğlu tarafından yapılan suistimaller yerküreye doğal felaketlerden daha büyük zararlar vermiştir. Doğa kendi içinde oluşan felaketleri bir şekilde cevap vererek olumsuzlukları bertaraf edebilmektedir.
Yerküre üzerinde yaşayan insanoğlu eliyle ortaya çıkan felaketler suni bir takım koşullar oluşturduğundan doğa kendi kendini yenileyememekte ve tepki olarak ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma gibi insanlığın hiç de kolay kolay kurtulamayacağı felaketlerle toplumu başbaşa bırakmaktadır sanayileşme, iktisadi kalkınma ve enerji gibi konularda ülkelerin birbirleriyle kıyasıya rekabet halindedir. Bu rekabet yeni gelişmelere ve yeni denemelere neden olaktadır. İlerleme ve teknolojideki her adımda gerçekleşen yenilenme aynı zamanda çevreye verilen zararında büyümesine neden olmaktadır.
Dünyanın her yerinde tüm ülkelerde çeşitli çevre felaketleri yaşanmaktadır. Bunların bir çoğu ancak büyük olanları yazılı ve görsel medya araçılığı duyurulmakta, ancak bunlardan bir çoğu çeşitli baskılarla basına yansımadan çevre kirletilmeye devam etmektedir. Günümüze kadar yaşanmış olan bir çok çevre felaketi çok sayıda ölümlere ve doğal dengenin bozulmasına neden olmuştur.
Yaşanmış olan çevre felaketleri
Geçmişte akıllarda iz bırakan bir çok çevre felaketi insan eliyle gerçekleşmiştir. Günümüze kadar yaşanmış olan çevre sorunları ve etkilerine kısaca değinilerek bu sayfada işlenecektir.
1- Atom Bombası
1945 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin attığı bombalar Japonya’ya çok zarar vermiştir. Termonükleer bombanın bulunmasından sonra atom bombası taktik silahı olmuştur. Nükleer silahların üretimine başlanmasına neden olmuştur. İlk olarak Nazi Almanya’sına atılacaktı. Ama savaşta Almanya yenilince Japonya’ya atıldı. İkinci Dünya Savaşı’nda, savaş amacıyla kullanılan ilk atom bombası, 6 Ağustos 1945′te Japonya’da Hiroşima şehrine atıldı. Patlamada 66,000 kişi öldü, 69,000 kişi de yaralandı. Üç gün sonra Nagasaki’ye atılan atom bombası ise 37,000 kişiyi öldürdü, 40,000 kişiyi yaraladı. Hiroşima’da ilk anda 70 bin, Nagasaki’de ilk anda 27 bin insan “buharlaşarak” yok oldu.
Hiroşima’da birkaç yıl içerisinde ise “radyasyonun ölümcül etkisinden” 140 bin insan öldü. Japonya’nın en güzel kenti olarak bilinen Hiroşima’nın suları, toprağı, havası ve insanları zehirlendi. İki ay içinde bombanın gizli silahı olan radyasyon, ölü sayısını 135 bine çıkardı. Nagasaki’ye atom bombası saldırısı Amerika Birleşik Devletleri, II. Dünya Savaşı’nın son günlerinde Hiroşima’ya atom bombasını attıktan 3 gün sonra 9 Ağustos 1945 (Amerikan kaydına göre 10:58’de, Japon kaydına göre saat 11:02’de), Plütonyum-239 tipi atom bombası “Fat Man” (Şişko Adam, resmî adıyla Mark III) ile ikinci katliâmı gerçekleştirdi. Atom bombasıyla Nagasaki’nin toplam nüfusu yaklaşık 240.000 kişi içinde 74.000 kişi hayatını kaybetti ve binaların yüzde 36’sı tamamen yok edildi. 2007’te, Nagasaki belediyesinin resmî listesine göre, o an öldürülen veya daha sonra atom bombasının etkisiyle ölenlerin toplam sayısı 143.124’a ulaşmıştı.
2- Çernobil
26 Nisan 1986’da Çernobil Nükleer İstasyonu’nda meydana gelen patlamanın ardından milyonlarca kilometrekareye radyoaktif madde yayıldı. Nükleer istasyonun yakınında yaşayan 49 bin kişi hemen tahliye edildi. Olaydan 20 yıl sonra bile bölge hala bir hayalet şehir. Yayılan radyoaktif maddeler ise sadece Ukrayna’yı değil, çevre ülkeleri de etkiledi. Çernobil reaktör kazası, 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır. Ukrayna’nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenildi.
1972’de Ukrayna’daki (O dönemde SSCB’nin bir parçasıydı) Kiev’in 140 km kuzeyinde bulunan Çernobil Nükleer Santralı’nda gerçekleşen kaza, her biri 1.000 Megawatt (MW) gücünde olan dört reaktörüni hatalı tasarımının yanı sıra, reaktörlerden birinde deney yapmak için güvenlik sisteminin devre dışı bırakılıp peşpeşe hatalar meydana gelmesi nedeniyle oldu. Ülkemizin karadeniz kıyılarıda Çernobil patlamasından kaynaklı radyasyon nedeni ile etkilendi. O günlerde o bölgede üretilen ürünlerinin insan sağlığını olumsuz yönde etkileyeçeği tartışıldı. Dönemin bakanı tv ekranlarında çay yudumlayarak bakın bende içiyorum hiç bir şey olmaz görüntüleri ile zararlı olomayacağı anlatılmaya çalışıldı. Olayın üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen etkilerin çok ciddi bir şekilde görülmeye devam ettiği, bölgede görülen kanser vakalarında ciddi artışların görülmeye başlandığı her geçen gün dile getirilmeye başlandı. Kazanın yaşandığı bölgede hala yaşamın olmadığı, insanların ve diğer canlıların olsuz etkilendiği, koruma alanının devam ettiği bildirilmektedir.
3- Kömür Yangınları
Dünyada belli başlı kömür üreticisi ülkelerde cereyan etmekte olan yeraltı kömür yangınları gezegenimizin ve üzerinde yaşayanların sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumdan çok az kimsenin farkında olduğu ve büyük bir tehdit olarak algılandığı bildirilmektedir. Yeraltı kömür yangınları, başta Çin, Endonezya, Hindistan ve ABD olmak üzere bir çok ülkede sürmekte. Uzmanlar, yalnızca Çin’deki yeraltı yangınlarının yılda 200 milyon ton kömür tükettiğini vurguluyorlar. Yangınlar, oksijen ve güneş ışınının uygun koşullarda bir araya gelmesiyle kendiliğinden çıkabildiği gibi çoğu kez insanlarca da başlatılabiliyor.
Terkedilmiş madenlerde yığılı kömür atıkları, ya da henüz kazılmamış, yüzeye yakın kömür damarları, tarla açmak için orman ya da çalı yakılması gibi insan faaliyetleri sonucu ateşlenerek tutuşturuluyor. Bu büyük kömür damarları bir kez tutuştu mu, kömür yangınları onyıllar, hatta yüzyıllar boyu sürebiliyor ve atmosfere yoğun miktarda sera gazı ve is parçacıkları salımına yol açıyor. Bu salımların değeri henüz belirlenmemiş olsa da, global ya da yerel iklim değişimi, hava kirliliği ve insan sağlığı üzerinde büyük etkileri olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Atmosfere bırakılan zehirli gazlar insanların sağlıkları üzerindeki etkisi genellikle solunum yolu hastalıkları olarak ortaya çıkıyor. Ancak, etkiler yalnızca atmosfer yoluyla oluşmuyor. Yangınlarla ortaya çıkan arsenik, civa ve selenyum gibi toksik elementler toprak yüzeyine düşerek yağan yağmurlarla yeraltı sularına, akarsu ve toprağa sızarak bu su kaynaklarının kirlenmelerine neden olmaktadır. Diğer yandan bu yangınlar o bölgelerde toprak üstünde yaşayan diğer canlılara da olumsuz zararlar vermektedir.
4- Türkmenistan Doğalgaz Yangını
Türkmenistan çöllerinin ortasındaki 100 metre çapındaki bu çukur tam 38 yıldır alevler içinde. Alevlerin kaynağı ise bir sondaj kulesi. 1971’de Sovyetler Birliği’ne ait bir sondaj kulesi yanlışlıkla, bu çölün altında bulunan doğalgaz kaynağını deldi. O esnada toprak çökünce, tüm sondaj kulesi bu deliğe, yani doğalgaz kaynağına düştü. Oluşan patlamaların etkisi ile çukurdan zehirli gazlar da yayılmaya başladı. Ölümcül bir felaketin önüne geçmek için Sovyetler tüm çukuru ateşe verdi.
5- Endonezyada Çamur Patlaması
Mayıs 2006’da Endonezya’nın Java adasında yine gaz kaynakları üzerindeki bir sondaj çalışmasında çamur patlaması yaşandı. Volkan patlamasını andıran kazada 13 kişi öldü. O günden beri sidoarjo bölgesinde topraktan sıcak kükürtlü çamur fışkırıyor. Oluşan gaz dumanı ise şimdilik 25 kilometrekareden büyük bir alanı kaplıyor ve her gün 50 bin metreküp- bir olimpik yüzme havuzunun hacmine denk- daha artıyor. Bilim adamlarına göre bu çamur volkanı 30 yıl daha patlamaya devam edecek.
6- ABD’de Maden Ocakları
Bir zamanlar dünyanın en zengin kurşun ve çinko madenlerine sahip olan ve 20 bin kişinin yaşadığı Oklahoma Picher’da şu an 25 kişi yaşıyor. Madenlerden sızan aistli suların tüneller aracışığı ile yayılması sonucu, bölgede akan küçük nehrin suları zehirli hale geldi ve kırmızıya büründü. Bölgenin etrafındaki dağlar ise madenlerin atıkları ile dolduğu için, Picher’da artık yerleşim kalmadı.
7- Sovyetler’ de Aral Gölü Kirliliği
Sovyetler Birliği’nin tarım politikalarında Aral Gölü önemli bir sulama kaynağıydı. Ancak bu politika bir zamanların büyük gölündeki su seviyesini düşürdü. Bugün Aral Gölü neredeyse tamamen kurumuş ve daha küçük başka göllere bölünmüş durumda. Geriye kalan balıkçı gemileri ise gölün tabanına saplı bir şekilde duruyor.
8- ABD Montana’ da Bakır Madenleri
Kasım 1995’te göçmen bir kaz sürüsü Montana’daki Berkeley Çukuru’na geldi. Yakınındaki bakır madeni nedeni ile 40 milyar varil asitli su ve ağır metaller ile dolu olan bu çukur kenarında birkaç gün geçiren ve sis nedeni ile bölgeden ayrılamayan 342 kuş ölü bulundu. Montana eyaletinde yapılan açıklamada, göl suyundan içen kuşların yemek borusunun paslandığı belirtildi.
9- Çinde Elektronik Atık Çöplüğü
Guiyu’da Çin’in en büyük elektronik çöplüğü bulunuyor. Burada artık kullanılamayacak elektronik aletler parçalarına ayrılıyor. Aletlerin içindeki değerli metallerin geri dönüştürülmesi için burada devre levhaları yakılıyor, fırınlanıyor ve asitte bekletiliyor. Elektronik çöpüğü olmasına ilave olarak bu işlemlerin de yapılması Guiyu’yu gezegenin doğası en çok kirlenmiş ikinci yeri yapıyor. Pasifik Okyanusu’ndaki bir bölge tma 3,5 milyon ton çöp ile dolu ve bunun yüzde 90’ı plastik atıklardan oluşuyor. Havai ve Kaliforniya arasında bulunan bu çöp adası Teksas’ın iki katı büyüklükte.
10- ABD’de Marshall Adasında Nükleer Testler
1970’lerin sonunda ABD hükümeti Marshall Adaları’nda yaptığı nükleer testlerin atıklarını temizleme gayretine girişti. 85 bin metreküpe yakın radyoaktif toprak, Runit Adaları’na transfer edildi ve burada bir nükleer testten geriye kalan 100 metre genişliğindeki kratere dolduruldu. Kraterin kapağı 358 dev panelden oluşan bir kubbe ile kapatıldı. Bu çalışma ABD hükümetine çeyrek milyar dolara ve üç yıla mal oldu. Ancak bölge hala radyoaktif.
11- Avustralya Fosfor Madeni
Avustralya yakınlarında bulunan Mikronezya’da yıllar süren fosfor madeni çalışmaları Nauru bölgesinde toprağın yüzde 80’ini yok etti.Geriye 15 metre yüksekliğine kireçtaşı tepecikleri ile kaplı çorak bir arazi kaldı. Fosfor rezervlerinin bitmesinin ardından bölgenin ekonomisi de çöktü. Doğası da çöken bölgenin turizm gibi başka geçim kaynakları elde edebilmesinin önü de kapandı. Bugün Nauru’nun verimli toprakları sadece 150 metrelik bir sahil şeridini kapsıyor.
12- ABD’de Kömür Yangını
ABD Pennsylvania’nın Centralia bölgesinin altındaki dev kömür madenleri 1962’de tutuştu ve o günden beri yanmaya devam ediyor. Centralia’daki bu doğal afet ile ilgili bilinç, 1981’de 12 yaşında bir çocuk bir anda açılan 45 metrelik bir çukura düşünce oluştu. Bu olayın ardından bölge halkı başka yerlere yerleştirildi ve Centralia tamamen terk edildi.
13- Macaristan’da Kızıl Zehir
Macaristan’ın batısında Ajka kentindeki aliminyum üreten bir fabrikada ‘kimyasal atıkların biriktirildiği’ göletin iki setinin yıkılması sonucu 7 kişinin kaybolduğu yüzlerce insanın zahirlenme belirtileri ile hastaneler başvuruduğu bildirildi. Tehlikeli bu çevre felaketinin zehirli atıklarının tuna nehrine ulaşması sonucu canlı yaşamının olumsuzluklarla karşılaçağı uzmanlar tarfaından dile getirilmektedir. Orta Macaristan’da Balaton gölü yakınlarındaki Veszprém ilinde bölgenin en büyük sanayi birimi olan alüminyum üretim tesisinin, atık maddelerinin toplanıp etkisizleştirildiği dev biriktirme göletinin bentleri yıkılmış ve çok tehlikeli ağır metaller de içeren yaklaşık bir milyon ton balçıklı su dört köyü basmıştı. Yer yer iki buçuk metreye yaklaşan zehirli atıklı suların oluşturduğu sel, ölümlere ve yüzlerce insanın da yaralanmasına neden oldu. Macaristan hükümeti, bir alüminyum fabrikasından yayılan zehirli atığın temizlenmesinin bir yılı aşkın bir zaman alaçağı ve milyonlarca dolara mal olacağını belirtilmektedir.
Greenpeace çevre örgütünün Macaristan sorumlusu Zsolt Szekfalvi , kısa vadede binalar ve evlerin zarar göreceğini, ancak atığın, deriyle temasının çok tehlikeleri olduğunu belirtmektedir. Ulusal Afet Dairesi’nin başkanı, alkalin ve ağır metallerin değerinin düşüp düşmediğinin önümüzdeki günlerde anlaşılacağını açıklamaktadır. Yetkililer, kirlilikle mücadele için nehirlere kil ve asitten oluşan bir karışım dökülerek kirliliğinin oranın azaltılması zararın en alt düzeye indirilmesi çalışmalarının sürüdürldüğünü açılamaktadırlar.
Tuna’ya dökülen derelerden birinde tüm balıkların ölümüne yol açan alkalin seviyesinin büyük ölçüde düşürüldüğü, ancak dereyi gözlem çalışmalarının devam ettiği bildirildi. Macaristan Başbakanı Viktor Orban sızıntıyı ‘ekolojik bir trajedi’ diye tanımlarken, zehirli çamurun Tuna nehrini zehirlemesinden korkuluyor. Tuna Nehri’nin geçtiği hat boyunca uzanan Hırvatistan, Sırbistan ve Romanya acil durum planları yapıyor. Tuna nehrinin karadenize dökülmesi sonucu kirliliğin ülkemize de etkileyeçeği bir gerçektir. Bu tehlikeli sular karadenizin kirlenmesine neden olacaktır.
DENİZ KİRLİLİĞİ VE KAYNAKLARI
HAM PETROLÜN DENİZ CANLILARINA ETKİSİ
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
KÜRESEL ISINMA
TEHLİKELİ ATIKLAR